Siyaset yapmak
Son dönemde Türkiye’nin karşılaştığı toplumsal ve siyasal meseleler, hakikaten az buz meseleler değil. Mesela TikTok platformunda para toplamak için yapılan canlı yayınlar. Mesela ülkenin önde gelen futbolcularının adının karıştığı fon vurgunu. Mesela Dilan Polat ve Engin Polat ile başlayan ve bir hayli genişleyen kara para aklama olayı.
Mesela seçim sistemi ile ilgili tartışmalar. Örnekler çoğaltılabilir ve zaten çoğalacak gibi de duruyor ama bir şey sizin de dikkatinizi çekti mi? Tüm bu meselelerle alakalı -katılırsınız ya da katılmazsınız- en net tepkiyi veren, tüm bu konuların ciddi toplumsal sorunlar olduğunu dile getiren ve gerektiğinde bu meselelerle alakalı duruşunu tekraren dile getiren ve bunu milletin sesi olma iddiası ile yapan kişi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu. Elbette sayın Bahçeli’nin bu tutumunda bir gariplik yok. Kendisi ve partisi bir ittifakın, Cumhur İttifakı’nın bir üyesi olarak uyarı görevini ifa ediyor. Benim asıl dikkatimi çeken ise CHP’nin, İYİ Parti’nin, Saadet Partisi’nin, özetle muhalefetin bu meselelerle alakalı pek bir şey söylememesi. Hatta hiçbir şey söylememesi.
Düşünsenize, mesela fon vurgunu meselesinde bu hafta Fatih Terim’in hesapları da savcılık tarafından incelemeye alındı. Bir sonuç çıkar ya da çıkmaz bilemem ama bu gerçekten çok büyük bir mesele. Hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor ve biz de tüm bu yaşananları büyük bir heyecan ve ibretle izlerken çok derinlerde bir yerde tüm bu olan biten karşısında ne kadar “küçük” kaldığımızı fark ediyoruz. İşte muhalefet tam da bu konularla ilgili konuşmayacak, siyaset üretmeyecek, toplumun sesi ve vicdanının tercümanı olmayacaksa niye vardır? Eğer tek dert bir belediyede, bir il örgütünde, parlamentoda, bakanlar kurulunda filan bir koltuk kapmaksa oturup yeniden düşünmenin vakti gelmiştir. Çünkü mesele muhalefetse Devlet Bahçeli yapıyor işte.
Nal ile mıh
Sosyal ağlarda yayın yapan bazı “fenomenler” gözaltına alındı. Bunların gözaltına alınma gerekçeleri ise müstehcenlik. Gerçekten de bu yayınlar ya da genel anlamıyla sosyal ağların geldiği yer birçok açıdan mide bulandırıcı.
Konunun insan onurundan, beden sömürüsüne, toplumsal gelir adaletinden, işsizliğe, kapitalizmin ağır darbesi sonucu düşük gelirli toplumsal kesimlerin darmadağın olmasından, evrensel boyutu olan bir değerler erozyonuna uzanan boyutları var. Ama üzülerek söylemem gerekiyor ki bu mesele ile alınacak tedbirler konuşulurken ahlaki, toplumsal ve bireysel boyutu olan bir meseleyi suç boyutuyla ele almak ilk sırada gelmiyor. Bu değerler boşluğunu dolduracak başka şeyler yapmamız lazım. Başta aileler bu değerleri sahiplenmeli. Kamu gençlerin yaşadıkları yerlere yakın spor salonları ve kültür merkezleri yapıp gençleri spora, sanata, sosyal çalışmalara, toplumsal dayanışmayı artıracak etkinliklere yönlendirmeli. Bu liste uzar gider ama biz sadece yasaklama ve adli tedbir yoluna gidersek varabileceğimiz mesafe pek de uzak olmayacak korkarım. Çünkü ünlü bir Türk atasözü der ki “yapacak olan nal ile mıh arasında bile yapar.”